top of page

Buz Kıran Diyarı: Kars

Güncelleme tarihi: 3 Mar 2019

Bileti Willy Wonka yollamamış olabilir ama ederi bir altın bilet değerinde.

Şimdi size bahsedeceğim bilet son dönemde o kadar popüler oldu ki bulmak neredeyse imkansıza yakın hale geldi. Tıpkı Charlie’nin Çikolata Fabrikasındaki altın biletler gibi herkes bir tane bulabilmek için birbirleriyle yarışır durumda. Benim şansıma bu bilet karşıma bir çikolatanın sarılı olduğu kâğıttan değil, bir İnstagram çekilişinden çıktı ve benim yolculuğumda Kars Garından böyle başladı.


Yanıma aldığım 2 arkadaşımla birlikte Kars’tan Ankara ya olan yolcuğumuz başladı. Görevlilerin: “Sakın ters takmayın Kars’tan Ankara’ya gidiyor. Ankara’dan Kars’a değil.” Uyarıları altında keyifli bir yolculuğa başlayacağımızı düşünüyorduk. Öyle de oldu.

Kars’ta geçirdiğimiz süre boyunca bizi etkileyen pek çok şey oldu. Ani Harabeleri’nin görkemi, çıldır gölünün buz gibi havası ve belki en etkileyicisi Kars’ın halkıydı. Pek çok insanın ön yargılarını param parça eden bir sıcaklıkla karşıladılar bizi. Tıpkı trene binmeden önce rasgeldiğimiz görevli abimiz gibi. İşi trenlerin hareketini düzenlemek. Elindeki kırmızı-yeşil reflektörle tren sürücülerine dur-devam et sinyalleri veriyor. Etrafta fotoğraf çeken bizi görünce hafif gülümsediğini hissettim. Biraz çekinerek fotoğrafınızı çekebilir miyim dedim? Sırıtış bütün yüzüne yayıldı. Tabi dedi çektim. Arkadaşlarla selfie çekebilir miyiz diye sordum. Büyük bir içtenlik ve mutlulukla kabul etti. Biz trene binerken o kadar çok teşekkür ederim- iyi yolculuklar kelimeleri duyduk ki bu samimiyeti bir kez daha sevdirdi Kars’ı bize.

Yolculuk 08:00’da Kars’ın soğuk ama rüzgârsız havasıyla başladı. Seyahate çıktığımız sezon Aralık olunca kış bütün ağırlığını göstermemişti henüz. Arada görevliler tarafından açılan kapılar trendekilerin sevdikleriyle vedalaşmasını sağlıyordu. Biz ise Kars’a vedamızı bu şekilde yaptık.




Zaman ilerleyip Erzurum’a yaklaştıkça karlı dağlarla karşılaşmaya başladık. Sonra bu kar bütün coğrafyayı beyaz bir örtü gibi kapladı. Yer yer çıkan ormanlık alanlar bize yeşilden çok elbise giyip bizim için gösteri hazırlayan çocukları anımsatıyordu.

Trenin içi de dışı kadar neşeliydi. Eline karaoke mikrofonu almış, üzerinde sevdiği takımın renkleri ve sembolü (Beşiktaş) ve saygı duyduğu Atatürk’ün silueti olan bir amca bütün vagonlar boyunca İzmir Marşı ve Onuncu Yıl Marşı’nı söyleyerek dolaşıyordu. Sıra bize geldiğinde bizi de tuttu kolumuzda yanındaki arkadaşlarının ve çocukları olduğunu tahmin ettiğim insanların neşesi o an hepimize yayıldı. Yemek vagonuna geldiğimizde ise eşlik eden kalabalık amcanın ağzından çıkan oyun havalarıyla birlikte dans etmeye başladı. Dışarıda ağaçlar içeride insanlar kendi bağlandıkları topraklardan ezgilerle olabildiğince dans ediyorlardı sanki.


Manzaranın büyüsü yaklaşık 6 saat boyunca esir etti bizi. Karnımızın acıktığını hissetmemiz için 1 saat daha gecikmesi gerekti. Kahvaltı saati geçmiş olmasına rağmen bütün odalardan çeşitli kokular yükselmeye başladı. Herkes yanında getirdiği yiyecekleri pişirmeye, sofrasına yerleştirmeye ve hazırlamaya başladı. Yanımıza aldığımız pratik kamp tüpü bizim için pişirme işini halletti. Salata, zeytin ve çay eşliğinde yapılan kahvaltı. Manzara eşliğinde bir süre daha devam etti.


Zamanla manzaralar film şeridindeki küçük karelere bakıyormuşuz gibi 10 dakikada bir değişmeye başladı. İlk başta bir ova, sonra karlı kaplı dağlar, daha sonra koyun sürüsüne mukayyet olmaya çalışan bir çoban. Sürekli değişiyordu manzara. Camımıza baktığımızda gördüğümüz ay ve yıldız günün son ışıklarıyla bulutların ve güneşin üstünde kendi minik bayrağını dalgalandırıyordu.


Akşama doğru herkes odasına çekildi. Büyük süsleme merasimleri başladı. Sağdan soldan daha önce nasıl süslendiğini görenler hızlıca bir ışıklandırma ve camlara fotoğraf yapıştırma merasimine başladı. Mumlar çıkarıldı. Yakıldı. İçecekler bardaklara dolduruldu ve dışarıdaki kadar tatlı olmasa da içeride de izlenesi keyif veren bir manzara oluşturuldu. Dışarıdan bakıldığında her oda küçük kırmızı bir ışık yayan küçük mum huzmelerini andırıyor olmalıydı. Bizim yolculuğumuz da elimizdeki mumlar bittiğinde bitmişti artıkın.




4 görüntüleme0 yorum
bottom of page